BOLU İLÇELERİ

Merkez

Bolu yöresine ilk yerleşenlerin Bebrikler olduğu sanılmaktadır. Bebrikya adıyla anıldığı sanılan bu yöreye MÖ 8. yüzyılda sonra batıdan gelen Bithynialılar yerleşti. Daha sonra Bithynia olarak adlandırılan bu topraklardaki başlıca yerleşme yerleri Kienos (daha sonra Prusias, bugün Konuralp) ile Bithynion’du (bu günkü Bolu). Büyük İskender’in ölümünü izleyen dönemde Bolu yöresinde bağımsız Bithynia Krallığı kuruldu.

Roma Dönemi’nde önemi artan Bithynia, Bizans yönetimi altındayken elverişli doğal konumu sayesinde 7. ve 9. yüzyıllardaki Arap akınlarından etkilenmedi. 11. yüzyıldan sonra Bizanslılar ile Anadolu Selçuklular arasında el değiştiren yöre 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları’nın, daha sonra İlhanlıların eline geçti. Osman Gazi Dönemi’nde (1299 – 1324) Konur Alp tarafından Osmanlı topraklarına katıldı ve sancak merkezi yapıldı. 1324 – 1692 dönemine Bolu’yu yöneten sancak beyleri arasında Konur Alp, Gündüz Alp, I. Süleyman (Kanuni) ve Zor Mustafa Paşa dikkat çeker.

Bu dönemde, bir ara İsfendiyaroğulları’nın istila ettiği Bolu, 1692′de sancak beyleri yerine atanan Voyvodalarca yönetildi. 1811′de II. Mahmud voyvodalığı kaldırınca, Bolu – Viranşehir adıyla yeniden sancak oldu. 1864 Vilayet Nizamnamesi ile Bolu Sancağı, Kastamonu’ya bağlandı. II. Meşrutiyet ilan edildiğinde Bolu Kastamonu’ya bağlı olduğundan, ilk Bolu Mebusları Kastamonu mebusları arasında yer almıştır.

II. Meşrutiyetten (1908), Cumhuriyet dönemine kadar bağımsız sancak olarak yönetilen Bolu, 1923’te vilayet haline getirildi. Bolu’nun son Mutasarrıfı Ahmet Fahrettin Bey, Bolu’nun ilk valisi oldu.

Roma Dönemi’nde Bithynium olarak anılan kente İmparator Cladius’un hüküm sürdüğü yıllarda Cladiopolis adı verildi. MS 12 yüzyıl başlarında İmparator Hadrianus’un sevgilisi Antinoos’un doğum yeri olması nedeniyle önem kazanan kent daha sonra Hadrionapolis olarak adlandırılmaya başlandı. Bir piskoposluk merkezi olan ve Bizans Dönemi’nde Polis denen kenti, 11. yüzyılda yöreye gelmeye başlayan Türkmenler Bolu olarak adlandırdılar.

Her yıl Mayıs ayının 2. haftasında, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Valilik ve Belediye Başkanlığı organizasyonunda çeşitli sanatsal ve kültürel etkinliklerle Bolu’ya büyük hizmetler yapmış İzzet Baysal anılmaktadır.

17 Temmuz 1934 yılından beri her yıl 17 Temmuz günü Atatürk’ün Bolu’ya gelişi, çeşitli sanatsal, kültürel ve sportif etkinliklerle kutlanmaktadır. Sarıalan Yayla Şenlikleri’de Temmuz ayının 2. haftasonu gerçekleşmektedir.

Dörtdivan

Bolu’nun doğusunda yer alan ilçe, doğusunda Gerede, batısında Bolu, kuzeyinde Yeniçağa, güneyinde ise yine Gerede ve Bolu toprakları ile sınırlı olarak yaklaşık 284 km2 alana sahiptir. İlçenin rakımı 1.167 metredir.

Köroğlu Dağları’da ilçenin güneybatısından hafif bir yay çizerek kuzeye doğru uzanır ve ilçenin batı doğal sınırlarını çizer. Dörtdivan, yerleşim yerleri, tarımsal alanlar genelde düzlük ve ovalıktır. Bu nedenle de yerleşim birimleri birbirine çok yakındır. İlçenin en önemli akarsuyu Köroğlu Dağları’nın doğu yamacında iki kol halinde çıkıp, Dörtdivan Ovası’nda birleşen, Gerede Ovası ortasından batı – doğu doğrultusunda akan, Filyos Çayı’na karışarak Karadeniz’e dökülen Ulusu Çayı’dır.

284 km2’lik bir alana sahip olan ilçe, 8’i mahalle, 24’ü köy olmak üzere toplam 32 idari birimden oluşmuştur. 2010 yılı genel nüfus tespitine göre ilçe merkezinin nüfusu 3.104, köylerin toplam nüfusu ise 3.004 olarak tespit edilmiş olup, toplam nüfus 6.108’dir.

Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya gelen Oğuz Türklerinin Kayı boyundan bir bölümü 1074 – 1076 yıllarında Dörtdivan ve çevresine yerleşmişlerdir. Yerleştikleri yerlere Oğuz boylarına özgü isimler vermişler. Bu durumu ilçenin köylerin isimlerinde sıkça görmek mümkündür: Adakınık, Dülger, Bünüş, Çalköy. Dörtdivan’ın bir yerleşim birimi olarak kurulmasının 1197’de I. Alaaddin Keykubat zamanında olduğu tahmin edilmektedir.

Halk şairi Köroğlu, ilçenin Aşağısayık Köyü, Hesinler Mahallesi’nde doğmuştur. Yine Dörtdivan, Bolu’nun Bağımsız Mutasarrıflık olduğu dönemde 39 kazadan biri idi. 9.5.1990 tarih ve 3644 sayılı Kanun ile ilçe olmuştur.

Dörtdivan, öteden beri tarımla uğraşan bir yöre olup, arpa, buğday, patates yetiştiriciliği yapılmaktadır. İlçede büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık da yapılmaktadır. Büyükbaş hayvan sayısı 6.740, küçükbaş hayvan sayısı 7.150 adettir. İlçede arı potansiyeli gittikçe azalmakta olup, 2010 yılı itibariyle ilçe merkezi ve köylerde 600 adet kovan kalmıştır. Son 20 senedir broiler türü et tavukçuluğu yapılmaktadır. İlçede broiler kümes âdeti 200 olup, yıllık toplam kapasitesi 2.500.000′dir.

İlçenin merkez mahalleleri de dâhil olmak üzere hayvancılık yapan tüm yerleşim birimlerinde yaylacılık halen yapılmaktadır. Yılın 3 ay gibi bir kısmı (Mayıs, Haziran, Temmuz) ayları yaylalarda geçer.

İlçede her yıl tarım hasadı sonrası iki panayır yapılmaktadır. Üreticiler, ürünlerini bir bölümünü bu panayırlarda değerlendirmektedir. Yine yaylalarda, yayla dönüşüne yakın Temmuzun 2. 3. ve 4. haftalarında yayla şenlikleri (köylere has) düzenlenmektedir.

Gerede

Bolu’nun doğusunda yer alan ilçenin güneydoğusunda Kızılcahamam ve Çamlıdere, kuzey doğusunda Çerkeş ve Eskipazar, güneybatısında Dörtdivan, kuzeyinde Mengen, batısında Yeniçağa toprakları ile sınırlı olarak yaklaşık 1.059 km2 alana sahiptir.

İlçenin rakımı 1.350 metre olup, nüfusu 34.679 kişidir. İl merkezine uzaklığı 50 km’dir. Bolu’nun en eski ilçesidir. İlçede el sanatlarından bakırcılık, deri imalatı, kemercilik, demircilik, marangoz işleri ve buna dayalı sanayiye dayanmaktadır. İlçede birisi faal iki ‘Organize Sanayi Bölgesi’ bulunmaktadır. İlçe merkezi 8 mahalleden oluşmuştur. Ayrıca ilçe merkezine bağlı 92 köy bulunmaktadır.

İlçede; Asar Kale, Keçi Kalesi kalıntıları, Kiliseli Han diye bilinen tarihi tüccar hanı, Yukarı Tekke Camii, Aşağı Tekke Camii Türbesi, Yıldırım Bayezit Camii, Esentepe’deki Ramazan Dede Türbeleri, gezilip görülebilecek tarihi eserler ve yerlerdir. İlçenin kuzeyinde Esentepe ve Arkut Dağları’ndaki yaylalar başlıca mesirelik alanlardır.

Özellikle Gerede yaylaları yayla turizmine çok uygundur. Esentepe ve Arkut Dağı bölgesinde kış sporları ve kayak yapmak mümkündür. Ayrıca yaz aylarında spor, kamp ve piknik yapma imkânı vardır.

Esentepe Yağlı Güreşleri, Temmuz ayı içerisinde yapılmaktadır. Ayrıca Eylül ayının 2. Haftası yapılan Gerede Panayırı büyük ilgi görmektedir.

Göynük

Göynük, Bolu şehir merkezine 98 km uzaklıkta bulunmaktadır. 1.437 km2’lik bir alana kurulu bulunan ilçe, 730 metre rakımdadır. Göynük’te, Türk yaşayış ve yerleşme biçiminin en önemli örneklerini görmek mümkündür. Göynük, mimarisinin ve doğal güzelliğinin yanında gelensel yaşam biçiminin günümüzde de hala sürdürebilmesi ile ön plana çıkmaktadır.

Yörenin ilk yerleşimcileri İskitler ve Traklar’dır. Yöre, Helenistik Dönem’e kadar Bithinya egemenliğinde bulunmakta idi. Daha sonra sırasıyla Büyük İskender, Roma ve Bizans’ın yerleşim yeri olmuştur. Osmanlılardan önce Selçukluların bir kolu olan Umur Bey Han Beyliği’nin başkenti olan yöre, Osman Bey tarafından 1292 tarihinde Osmanlı topraklarına geçmiştir.

Göynük’te, Roma, Bizans ve Anadolu tarihi ile iç içedir. Roma Askeri Yolu’nun Dadastan adı ile bilinen ve şimdiki adıyla Göynük olan ilçe, geçtiği tarih kitaplarında ifade edilmektedir. Göynük’ün bilinen en eski adı Koinon Gallicanon’dur. İlçenin Susuz, Kilciler, Narzanlar, Boyacılar köylerinde ve bu köylerin civarlarında Bizans Dönemi’ne ait yazı taşları bulunmaktadır. Ayrıca Kilciler Köyü’nde birde kilise kalıntısı vardır.

Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldığı zaman kurulan beylikler arasında olan Umur Bey Han Beyliği’nin merkezi Göynük’tür. Bizanslılarla yapılan çarpışmalarla Osmanlılar Umur Bey Han’ın elinden Göynük’ü almıştır. Osmanlının ilk kuruluş dönemlerinde Orhan Gazi’nin oğlu, Gazi Süleyman Paşa, Göynük’e yerleşerek burada kendi adı ile anılan muhteşem bir cami ve bir de hamam (1331-1335) yaptırmıştır. Osmanlı’nın kuruluş dönemi mimari eseri olan bu muhteşem cami ve hamam halen kullanılmaktadır.

İstanbul’un ikinci defa kuşatılmasından sonra Bizans İmparatoru Yuannis ile anlaşan Yıldırım Beyazıt, Göynük dolaylarından bir kısım ahaliyi İstanbul’da kurulacak İslam Mahallesi için İstanbul’a yerleştirmiştir. Ancak yapılan anlaşma bozulunca Göynüklüler İstanbul’dan ayrılarak Tekirdağ’da Göynüklü Köyü’nü kurmuşlardır.

1453 yılında İstanbul’un Fethi’nde, Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin Hazretleri olup Fetih’te büyük katkısının olduğu da tarihe geçmiştir. Bu büyük veli Akşemseddin Hazretleri, Eyüp Sultan Hazretlerinin kabrini bulmuş ve Pasteur’den asırlarca önce mikrobu keşfetmiştir. Fetih’ten sonra devlet işlerinden elini çeken Akşemseddin Hazretleri Göynük’e yerleşerek 15 yıl burada yaşamış ve Göynük’te vefat etmiştir. Bu Büyük zatın türbesi Göynük’tedir. Bununla birlikte büyük velilerden Debbağ Dede Hazretleri ve Ömer Sikkini Hazretleri’nin türbeleri de Göynük’te bulunmaktadır.

Cumhuriyet Dönemi’nde idari teşkilat yeniden kurulduğundan, Bolu vilayet olmuş, Göynük, Düzce, Gerede ve Mudurnu, Bolu’nun ilk kazalarını oluşturmuşlardır. Halen Göynük Bolu’ya bağlı bir ilçedir. 1923’de ilçenin ilk Kaymakamı Hurşit Bey olup bu dönemde Kurtuluş Zaferi anısına ilçenin hâkim tepesine Zafer Kulesi inşaa edilmiştir. Halen bu kule tarihi anıtsal yapı olarak korunmaktadır.

Göynük, kültürü, tarihi, tabiatı, maneviyatı ve gezilip görülmeye değer birçok zenginlikleri ile tarihi atmosferi ile yaşanabilecek ender bir Anadolu şehri olması özelliğini korumaktadır.

Göynük, güven içinde, sessiz, sakin bir yaşam için idealdir. Büyük kentlerin gürültüsünden, kalabalığından ve stresinden uzaklaşmak isteyenler için gönül rahatlığıyla doğa ile baş başa bir tatil için mükemmel bir yerdir Göynük.

Her yıl Mayıs ayının son Pazar günü ilçede ‘Akşemseddin’i Anma Şenlikleri’ yemekli olarak yapılmaktadır.

Kıbrıscık

Bolu’nun güney kısmında yer alan Kıbrıscık, 621 km² alana sahiptir. Denizden yüksekliği ise 1.130 metredir. İlçenin batısında Seben, kuzeyinde Bolu ve Dörtdivan, güneyinde ise Beypazarı bulunmaktadır. Yoğun göçle karşı karşıya gelen Kıbrıscık, 2.549 kişi ilçe merkezinde, 2.985 kişi köylerde olmak üzere 5.534 kişi yaşamaktadır. Kıbrıscık’ın 22 köyü bulunmaktadır. İlçe, Bolu’ya 65 km, Beypazarı’na 54 km, Seben’e 50 km mesafede bulunmaktadır.

Kıbrıscık’a ait ilk bulgular MS 100 yılına kadar uzanmaktadır. W. M. Ramsey’e ve tarihçi Plinius’un yol haritasına göre, ilçe İlk Çağ’da Siberis denen ırmağı (şimdiki adı Aladağ Çayı) oluşturan kollardan Uludere’nin kenarında yer almaktadır. Siberis adının bir diğer söyleniş biçimi Kyberis’tir. Kuwa ya da Suwa ön takısı (Hitit) dilinde ‘İyi, güzel, kutlu, kutsal’ anlamına gelir. Siberis (Kyberis) kelime olarak, ‘Kutsal gür su’ demektir. Buradan yola çıkarak Kıbrıscık adının da Kyberis’den geldiğini söylemek mümkündür.

Yeniden oluşturulan teşkilatlanma ile Bolu Voyvodalığı kaldırılıp, yerine daha geçerli ve disiplinli bir yönetim olan Mutasarrıflık kurulur. Bu sırada Bolu’nun 19 Voyvodalığı vardır ve bunlardan birisi de Kıbrısçık Voyvodalığı’dır. Bugün birçok köyde ‘Ayanlar’ adı ile anılan sülaleler vardır ki o zamanın idarecilerinin soylarının devamları olan akrabalarıdır. 1864 – 1908 yılları arasında Kıbrısçık, Kastamonu İli’ne bağlı Bolu Sancağı’nın bir bucağı durumundadır. 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilince, Bolu müstakil bir Mutasarrıflık oldu. 1334 Bolu Salnamesi’ne göre Kıbrısçık’ın Bolu’ya bağlı bir bucak olduğu görülür. 1 Nisan 1958′de ise Bolu’ya bağlı bir ilçe olmuştur.

Kıbrıscık – Beypazarı yolu üzerinde ilçeye 22 km mesafede bulunan Karagöl, 1 hektar genişliğinde oldukça derin bir göldür. Çevresi tamamen ormanlık olan ve Orman İşletmesi’nce koruma altında olan gölde kamp yapmak için çok güzel yerler vardır.

Kıbrıscık’ta Karadeniz ve İç Anadolu karasal iklimini etkileri görülür. Bahar ve kış ayları yağışlı, yaz aylarında kurak bir iklim hâkimdir. İlçe, 32.836 hektarlık ormanlık alana sahiptir. Bunun 15.174 hektarlık alanı verimli ormandır. Geri kalan alan ardıç, meşe, bodur cam gibi baltalık alanlardır. Ormanlarda sarıcam, karacam, köknar, ardıç, meşe ve çalılıklara rastlanır.

İlçe ekonomisine katkı sağlayan başlıca ürünler Kıbrıscık pirinci, bal, küçük ve büyükbaş hayvancılık, tavuk üreticiliği, bunun yanında orman envaleri başta gelmektedir.

Mengen

Bolu’nun kuzeydoğusunda yer alan ilçenin kuzeyinde Devrek, doğusunda Eskipazar, kuzeydoğusunda Yenice, güneydoğusunda Gerede, güneyinde Yeniçağa, güneybatı ve batısında Bolu toprakları ile sınırlı olarak yaklaşık 898 km² alana sahiptir. İlçe merkezi 10 mahalleden oluşmuştur. Ayrıca ilçe merkezine bağlı 55 köy bulunmaktadır. İlçenin Pazarköy ve Gökçesu ismi iki beldelesi bulunmaktadır.

İlçenin rakımı 610 metre olup, nüfusu 14.623 kişidir. İl merkezine uzaklığı 56 km’dir. İlçe ekonomisinin büyük bir bölümü orman üretimine dayanmaktadır. Bunun yanında tarım, hayvancılık, nakliyatçılık ve küçük sanat kolları ilçe ekonomisinin bir bölümünü teşkil etmektedir.

İlçede; Kayabükü, Akören – Kisecik Mevkii’nde ve Çayköy’de kilise kalıntıları bulunmaktadır. Güneyhisar ve Avşar’da; ev kayası, Karakaya’da; Balkayası ve Oyukkaya, Teberrikler köyünde Yanıkdeğirmen mağaraları bulunur. Gözecik Köyü’nde Bizanslılara ait, Çorakkadirler ve Aktepe köylerinde Cenevizlilere ait sütun taçları vardır. Elemen ve Güney köylerindeki camilerin kiliseden camiye çevrildiklerine dair izler vardır. Kadısusuz Köyü’nde de tarihi kalıntılara rastlanmaktadır.

İlçenin ormanlık bir bölgede bulunmasından dolayı yüksek yaylalar bulunmaktadır. Başlıca yaylalar; Soğucak, Akçakoca, Bürnük, Sırıklı, Çukuryayla, Göl Yaylası, Aktepe, Ağalar, Küçükkuz, Civcivler, Mamatlar, Elemen ve Afşar yaylalarıdır. Şirinyazı Göledi, Ağalar Gölü, Dipsiz Göl, Yayladağ Gölü, Bölükören Gölü, Ödek, Kemal Savaş, ve Hızarderesi göletleri önemli mesire yerleridir.

Aşçılık Mengen’in en büyük özelliği; yüzyıllardan beri adeta babadan oğlula geçercesine devam eden çok ünlü aşçılar yetiştirmesidir.

Mengen’de her yıl Haziran ayı içinde geleneksel ‘Mengen Aşçılar ve Turizm Festivali’ düzenlenmektedir. Festivalin amacı aşçılık sanatını ve Mengen’i tanıtmaktır.

Mudurnu

Mudurnu, Bithinyalılar zamanından beri var olan eski bir kasabadır ve çeşitli medeniyetlerin ilk yerleşim yeridir. Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bir ara Tekfurlar yönetimindeyken, Bursa tekfurunun kızı Matarnı (Moderna) adına yapılan kale, kasabaya ad olmuş, çeşitli şekillerde söylene söylene Mudurnu halini almıştır.

Mudurnu Tekfurluğu, 1307 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Samsa Çavuş da Mudurnu – Göynük – İzmit bölgesine ‘Uç Beyi’ olarak tayin edilmiştir. 1320 yılına kadar bu bölgenin denetimi ve Türkleştirilmesi görevini Akçakoca ve Konuralp adlı gaziler sürdürmüştür.

Mudurnu, Kurtuluş Savaşı’nda, Kuvay-i Milli’ye destek vermiş ve bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’ün teşekkür telgrafıyla onurlandırılmıştır. 24 Ekim 1920 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün Mudurnu halkına gönderdiği telgraf’ta şu ifadeler yer almıştır: ‘Sevgili Mudurnulular! Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde Kuvay-i Milli’ye verdiğiniz destek ve gösterdiğiniz kahramanlığa teşekkür ederim.’

Kentsel sit alanı ilan edilen Mudurnu, eski Türk evleri bakımından önemli bir özelliğe sahiptir. Sivil mimari özellikleri açısından Göynük evlerine benzerlik gösteren ilçenin, tarihini ve kültürünü yansıtan bu evler korumaya alınmıştır. İlçede bulunan 165 konut, 8 cami, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 173 mimari değeri yüksek yapı bulunmaktadır.

Her yıl Temmuz ayının ilk haftasında, Mudurnu İpekyolu Kültür Sanat ve Turizm Festivali düzenlenmektedir. Mudurnu Belediyesi, 27 yıl aradan sonra Mudurnu Panayırı’nı yeniden hayata geçirdi. Panayır, her yıl Eylül ayında kurulacak ve geleneksel hale getirilecek.

Belirli aralıklarla bir araya gelen mahallenin genç erkekleri ve yetişkinleri, ‘birikme gecesi’ düzenlerler. Birikmeler; gençlere sosyal yaşamın kurallarının öğretildiği ve aynı zamanda doğaçlama olarak yöresel ağızla gösteri sanatlarımızdan birisi olan bir nevi orta oyunlarının oynandığı bir aktivitedir. Yöresel sorunların konuşulduğu, çözüm yollarının arandığı ve hemşeriler arası sevgi, saygı, güven duygusunun pekiştirildiği sosyal bir birlikteliktir birikme geceleri.

Seben

Bölgenin eski bir yerleşim alanı olduğu, çevresinde bulunan kaya evlerinden anlaşılmaktadır. Bölge, 1324 yılında Bolu’nun fethiyle Osmanlı yönetimine geçmiştir. 1911 yılında, şimdiki Keskinli Mahallesi’nde, Mudurnu İlçesi’ne bağlı ‘Çarşamba’ isimli bucak kurulmuş, 1946 yılında ‘Seben’ adını alarak ilçe olmuştur.

Bu gün, ilçeye bağlı 2 mahalle ve 29 köy bulunmaktadır. İlçe, ismini kuzeyinde bulunan Seben Dağları’ndan almıştır. Seben; yüce dağ, ulu dağ anlamına gelmektedir. Bolu’ya 54 km uzaklıkta bulunmaktadır.

Seben Gölü, Kartalkaya Kayak Merkezi, Pavlu Kaplıcaları, Fosil Ormanı ve kayaevlerini bünyesinde barındıran, Seben elması, Seben domatesi, Seben karpuzu, Seben üzümü, Seben pekmezi, Seben ıza bulguru, Seben Çeltikdere pirinci ve Seben Korucuk fındığı gibi organik olarak markalaşmış ürünler üreten Seben, yakın bir gelecekte, eğitim, kültür, spor, tarım, sanayi ve turizm kenti olarak yıldızı parlayacak ve adından sıkça bahsettirecektir.

Seben – Bolu yolu üzerinde, ilçeye 24 km mesafede bulunan Seben Gölü, Karadeniz Bölgesi’nin en büyük gölü olup, çevresinin uzunluğu 22 km, yüksekliği 1.400 metre, kapladığı alan 8,3 km2 ve su toplama kapasitesi 50 milyon m3 dür. Seben ilçe sınırları içerisinde bulunan Kartalkaya Kayak ve snowboard merkezi, Türkiye’nin en gözde kayak merkezlerinden biridir. Burada her türlü kış sporları yapılmakta ayrıca; tatil ve dinlenme amaçlıda kullanılmaktadır.

Pavlu Kaplıcası, Seben ilçe merkezine 14 km uzaklıkta, Kesenözü Köyü sınırları içerisinde, 70 – 80  °C sıcaklığa sahip 2 termal kaplıca işletmesi bulunmaktadır. Romatizma, kireçlenme, bronşit, sinir boyunca yayılan iltihaplanma, eklem kireçlenmesi, baş ağrısı, cilt, böbrek taşı dökülmesi, doğum ve güneş lekesi, bel ve boyun fıtığı ve kadın hastalıkları gibi hastalıklara faydalı olması nedeniyle, bölgedeki il ve ilçelerden birçok hasta, tedavi amacıyla Seben Pavlu Kaplıcaları’na gelmektedir.

Solaklar Kayaevleri, Solaklar Köyü sınırları içinde olup, ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Bu evler 4 – 5 katlı kaya evi şeklinde ve her kat birbirine baca merdivenlerle bağlıdır. Kaya evlerinin yanı başında alabalık tesisi bulunmaktadır.

Muslar Kayaevleri, Kaşbıyıklar Köyü sınırları içerisinde olup, ilçeye 7 km uzaklıkta bulunmaktadır. 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilen ve Moğollara yenik düşen Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Mehmet Çelebi, birçok odadan oluşan bu kaya evlerinde saklanmış, daha sonra Seben’den yola çıkıp Osmanlı Devleti’ni yeniden kurmuştur.

Yuva Köyü Sendik Kayaevleri, ilçeye 55 km uzaklıktadır. Yuva Köyü yakınında, Çeltikdere Köyü, Kınıkçı Kanyonu’nun kuzeyinde bulunmaktadır. Ulaşım Yuva Köyü ve Kınıkçı Kanyonu’ndan sağlanmaktadır. Kayaevleri, 3 – 4 katlı küp şeklindeki odalardan oluşmaktadır.

Hoçaş Köyü Fosil Ormanı, ilçeye 16 km uzaklıktadır. Muhtelif ebat ve mesafelerdeki taşlaşmış ağaç gövdelerinden meydana gelen fosillerden oluşmaktadır. Fosil Ormanı, dünyanın tarihi ve üzerinde yaşanılan toprakların geçirmiş olduğu değişimleri öğrenmek açısından taşıdığı bilimsel öneme ek olarak, eko turizm ve doğa temelli yaygın eğitim fırsatları açısından da önem arz etmektedir.

Seben’in en önemli gelir ve geçim kaynağı meyvecilik ve hayvancılık olduğundan, ilçede her yıl Ekim ayı içerisinde Elma Festivali, Hasat Şenliği ile Hayvan ve Emtia Panayırı düzenlenmektedir. Ayrıca hacet ve yayla bayramları da ilçenin önemli etkinlikleri arasındadır. Bu bayramların başlıcalar, Cuma bayramı, Gökyar bayramı, Hamam bayramı ve Kızık Yayla Bayramı’dır. Ayrıca; bu bayramların dışında, köylerde ve köylere ait yaylaların büyük bir kısmında hacet ve yayla bayramları yapılır.

İlçeye bağlı Alpağut Köyü’nde, her yıl ‘Nevruz Günü’ kutlamaları yapılmaktadır. Köklü bir Türk geleneği olan nevruz gününde, Nevruz Tepesi olarak adlandırılan alanda büyük bir nevruz ateşi yakılmaktadır. Baharın müjdecisi olan nevruz, aynı zamanda yörede, köylerden yaylalara göçünde bir habercisidir.

Yeniçağa

Bolu’nun doğusunda yer alan Yeniçağa, il merkezine 38 km, Ankara’ya 150 km, İstanbul’a 280 km mesafede bulunmaktadır. Yeniçağa, şu an ki yerine yakın bir zaman önce göç etmiştir. Daha önceki yerleşim yeri Eskiçağa Köyü’nün olduğu yerdir. Eski yerleşim yerinin adı Çağa’dır. Çağa, Bolu’nun doğusunda Yeniçağa Gölü’nün kuzey doğusundadır. Malazgirt Savaşı’nda sonra Anadolu’ya gelen Türkler tarafından kurulmuştur. 800 yıldan fazla bir süre yörenin önemli kasabalarından biri olmuştur.

1074 – 1078 yıllarında Türkler tarafından fethedilen Çağa ve civarı hemen iskân edilmiştir. Bu toprakların fatihi olan Çaka Bey’in hatırasına kurulan yerleşim yerine Çaka (Çağa) adı verilmiştir. Zamanla gelişen, büyüyen Çağa, Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında Bolu Sancağı’na bağlı bir kaza olmuştur. 18 yüzyıldan sonra ise küçülmüş önemini yitirmeye başlamış. Bolu Sancağı, Gerede’nin bir nahiyesi durumuna gelmiştir.

1800’lü yılların sonunda ve 1900’lü yılların başında yaşadığı iki büyük yangınlar neticesinde büyük hasara uğramıştır. Çağa’nın yarısından fazlası bu yangınlar sonunda yanıp kül olmuştur. Yangın nedeniyle evsiz kalmış halka yeni evler inşa etmek için daha geniş bir alana yeni bir yerleşim kurma düşüncesi kabul edilmiştir. Çağa Gölü’nün güneyinde boş bir çayırlık alan Mumpınarı Mevkii yeni yerleşim için uygun görülmüştür. Bugün ki Yeniçağa, 1910 tarihinden sonra buraya kurulmuştur. Çağa, Yeniçağa’nın (Reşadiye) kurulmasıyla eski önemini yitirmiş ve Yeniçağa’ya bağlı bir köye dönüşmüştür.

Yeniçağa’nın kurulmasına dönemin Padişahı Sultan Reşat öncülük yapmış olup ilk gelenlere 18’er adet Reşat altını verilmiş. Bundan dolayı yeni yerleşim yerine Reşadiye adı verilmiştir. 17 Temmuz 1934 yılında Atatürk’ün Bolu’ya ziyareti esnasında Reşadiye’ye uğramış, Çağa Gölü kenarındaki iskelede dinlenmiş, tarihçesi anlatıldığında, eski adı ‘Eskiçağa’ yeni adı “Yeniçağa olsun burası köyden nahiyeye dönüştürülsün ve bir adet hastane yapılsın” demiş ve şu cümlelerle konuşmasına devam etmiş; “Çok güzel bir memleketiniz var. Daha önce görmüş olsaydım belki payitahtı buraya kurdururdum.” Yeniçağa, Atatürk’ün bu güzelliği ödüllendirmesi üzerine 1934 yılında nahiye olmuştur.

Yeniçağa, Camiatik, Asılbey ve Gölyüzü mahallesi adıyla üç mahalleden ve Adaköy, Aşağı Kuldan, Çamlık, Akıncılar, Dereköy, Doğancı, Eskiçağa, Gölbaşı, Hamzabey, Kemaller, Kındıra, Örenköy, Sarayköy, Şahnalar, Yamanlar, Yukarı Kuldan olmak üzere 16 köyden oluşmaktadır. Gerede’den sonra Bolu’nun en büyük ilçesidir. Aynı zamanda göl ile şehrin iç içe olduğu tek ilçedir.

Yeniçağa Gölü, 2.780 dekarlık bir alanı kaplamaktadır. Ünlü Seyyah Evliya Çelebi’den büyük şair Orhan Veli’ye kadar birçok insanın dizelerine konu olan Yeniçağa Gölü, dip kaynaklardan beslenen doğal bir göldür. En derin yeri 12 metredir. Doğal göl olmasından dolayı kuşların ve balıkların cennet mekânıdır. Öyle balıklar çıkmaktadır ki, Evliya Çelebi’nin tabiri ile her biri beşer onar okka gelmektedir. Balıkların sıhhatli ve lezzetli olmalarının sebebi gölde yetişen eğir otu kökü ile beslenmelerine bağlanmaktadır.

Aynalı sazan, çay balığı, kerevit gölde rastlanan balık türleridir. Gölde yüz doksana yakın kuş türü görülmektedir. Karabataktan kartala, leylekten pelikana, bülbülden yalıçapkınına kadar yüzlerce kuş Yeniçağa Gölü’nde beslenmekte, konaklamakta ve adeta burayı kuş cennetine dönüştürmektedir. Kuşlara mükemmel bir ev sahipliği yapan Yeniçağa Gölü doğal yaşam ortamı olduğundan dolayı uluslar arası Ramsar sözleşmesi kapsamına alınarak ülkemizdeki 137 sulak alandan biri seçilmiştir.